Küçük Mucizeler Dükkanı

Küçük Mucizeler Dükkanı
Yuppidi.com / Anne,Bebek ve Çocuklar için Türkiye'nin İlk Temalı Alışveriş ve Etkinlik Sitesi

6 Kasım 2015 Cuma

yuppidi: Modern Kraliçe Çocuklar ile Yeni Yıl Modası

yuppidi: Modern Kraliçe Çocuklar ile Yeni Yıl Modası: Modern Kraliçe Çocuklar Günümüz modası çocuklar için sürekli gelişmeye devam ediyor. Klasik tarzların dışında hikayesel konseptler yaratı...

Modern Kraliçe Çocuklar ile Yeni Yıl Modası

Modern Kraliçe Çocuklar

Günümüz modası çocuklar için sürekli gelişmeye devam ediyor. Klasik tarzların dışında hikayesel konseptler yaratılarak çocukların kendilerini adeta bir kraliçe gibi hissetmelerini sağlayan fantastik kıyafetler göz alıyor.

Bir akım gibi devam eden bu moda konsepti özellikle kız çocuklarını hedefliyor. Ponpon ve püsküllü aksesuarlar, iri boncuklu takılar, sofistike renkler, tül ve pullar bu modanın vazgeçilmezleri.
Yeni yıl koşturmalarının başladığı şu günlerde Modern Kraliçe olmaya ne dersiniz?
















27 Ekim 2015 Salı

Annelere Terapi, Farkındalık Yeterli mi?

Bu haftadan itibaren tüm kadınlarımız, anneler ve özellikle hamilelik dönemi ve sonrası anneleri için meditasyon kişisel gelişim ve farkındalık ile ilgili yazılar bloğumuzda yer alıcaktır.


Önümüzdeki sene başlarında terapi merkezimiz  anneterapi.com ile anneler için bilgi ve düşüncelerin paylaşıldığı, uzman psikologlarımız ile online terapi hizmetine başlamayı düşünüyoruz.


Bizi takip etmeye devam edin.

Farkındalık Yeterli mi?

Farkında olmak, yaşadığımız her anın farkında olmak, bir kişinin düşünce, söz, duygu ve eylemlerinin etkilerini görme kabiliyeti yaratır ve gerçekliğimizi oluşturur. Farkındalık içinde yaşamanın amaçlarından bir tanesi ‘daha iyi’ için olasılıklar yaratmak ve yeni anlayış ufukları açmaktır. Farkındalık, bir yandan varolmanın değerini sevgi ile beslerken, diğer yandan da varolmanın saygısını arttırır.
.....................................................................

Pekala, acaba farkındalık; kişisel ve ortak refahı arttırmak için yeterli midir? Şüphesiz, farkındalık bu refah yolunda atılabilecek çok büyük ve önemli bir adımdır ve asla göz ardı edilmemelidir, ancak yaşam kalitemizin tam ve bütüncül olabilmesi için bu fakındalığın aynı zamanda vicdanla birleşmesi gerekir.  

Şimdi farkında olmaya karşın dikkatsizliğe ve vicdanlı olmaya karşın acımasız olmaya biraz daha yakından bakalım. Bu tarz bilinçler, şimdi sözünü edeceğimiz çeşitli özellikleri taşıyabilirler:

Dikkatsizlik: Suçlama, şikâyet etme, rekabet, eleştiri, dar görüşlü bir düşünce şekline sahip olma, sorumsuzluk, sıradan olma hali, geçmişte yaşamak, geleceğe dair korkularla dolu olmak ve sonuç olarak da şimdiki anın fırsatını kaçırmak.

Farkındalık: Uyanık olma hali, etrafında olanları kontrol eden ve ona uyum sağlayan, ayırt eden, sorumlu, seçeneklerin ve getirebilecekleri sonuçların farkında, çevredeki bağlantıları gören, umursayan, yeni ve arıtılmış, incelikli bakış açısına sahip, her bir anın değerini bilen.
Sonuçta, gerçek farkındalıkta, kişi sürekli olarak düşünmez, ama öyle bir noktaya ulaşır ki, artık çevresinde olup bitenin farkındadır – huzurludur, dengeli ve bağımsızdır.
Farkındalık sahibi olmanın olası tuzakları ise; gereğinden fazla bağımsız olmak, gereğinden fazla gözlemci olmak, gizil bir şekilde eleştiren kişi olmak, sıklıkla gereğinden fazla analitik düşünmek, umursamaz ya da bencil olmak, çevredeki diğer insanların bakış açılarına ya da uygun olan koşullara çok az itibar etmektir. 

Acımasız:  Ya çok entelektüel ya da çok duygusal olmak – yani dogmatik ve/veya tepkisel, şiddet kullanan, duyarsız, mekanik, hilekâr,  ikiyüzlü, merhametsiz, ayrıcalıkçı, kendini beğenmiş, sahiplenici diğer bir deyişle dar görüşlü bir kalbe sahip olan.

Vicdanlı: İlgili, açık, alçakgönüllü, takdir eden, maceracı, herkesi içine alan bir hayırseverlik, cömertlik, özverili, kendiliğinden olan(spontan), hizmet bilincinde, yenilikçi ve şifacı.
Vicdan; samimiyet ve içtenliği doğal olarak yaratır, bu da mantıksal olarak bilmenin ötesinde olan sezgiselliktir. Samimiyet mertebesinde, birşeyin gerçeği size otomatik olarak gelir, adeta bir hayırduası gibi alınır. Gerçeği düşünerek algılamazsınız, onu hissedersiniz. Kişi sadece fakındalık mertebesindeyken bu olay gerçekleşmez çünkü ancak vicdanla birleşen farkındalık ile birlikte daha yüksek bir kaynağa ulaşırsınız. Bu noktada, sizden daha büyük olan çok güvenilir bir varlığa teslim oluş vardır.

Farkındalık ve vicdan zıt olan şeylerin birlikteliğini harekete geçirir. Bu ikisi anlamlı bir bütün oluşturarak, gündelik hayatımızın daha işlevsel niteliklerini açığa çıkartır. Örneğin; kişi, olaylardan kendini bir adım geriye çeker ve gözlem yapar ama aynı zamanda bir adım öne doğru gider ve elinden gelenin en iyisini yapar; kişi bağımsız hale gelir ve bakış açısı kazanır ama aynı zamanda gerekli olan detaylara dâhil olur; kişi derin anlamı yakalamak için büyük bir konsantrasyonla odaklanır ancak aynı zamanda yaşamın içine akar ve yaşamın sunduklarını kucaklar.
Sözünü ettiğimiz farkındalık ve vicdan bütünleşmesi, esnekliği ve uygun zamanda farkındalıktan vicdanlı olmaya geçebilmeyi gerektirir. Bu, doğru zamanı, hissedebilme meselesidir.

Farkındalık ve vicdana birlikte sahip olan insanlar, salt kendilerini referans noktası almazlar. Onlar, hareketin, sesin, zamanın ve özellikle de insan zihninin ötesindeki daha büyük bir kaynağın doğruluğunu kabul eder ve onunla bağlantıya geçerler.
Vicdanlı bir bilinç, kalbi kullanır, bir başka deyişle, sözünü ettiğimiz kaynağa bağlanarak ilahi olanı, kişisel olarak deneyimler. Böylesi bir deneyim sadece akılla edinilemez.
Farkındalık sahibi bir bilinç, içeriye ve dışarıya hareket ederek netlik ve idrak yaratan bilinçtir.
Vicdanlı bilinç de içeriye ve dışarıya hareket edecektir ancak o, kendine bir başka hareket kabiliyeti daha yaratacaktır; o da zihinden, düşüncelerden uzaklaşarak yukarıya doğru çıkan harekettir. Böylece bilinç; zamansız, süptil, fiziksel olmayan kaynağa bağlanır. Sözünü ettiğimiz bu kaynak; zihin ve aklın kendisine bağlandığında, onları yeniden canlandıran, şarj eden ‘enerji prizidir’. İlahi olanla bağlantıdayken, tüm erdemler bireye bağışlanır. Bu an, dönüştürücü sessizliğin kişinin tüm varlığını sarmaladığı ve mucizelerin olduğu kutsal olanla iletişim anıdır. Mucizeler, kendi kendilerine olmazlar.
Sonuç olarak gerçek biliş; zihinle değil, kalple olur. Çünkü gerçek biliş, hissetmektir, bir deneyimdir.  
Biliş doğa ananın ya da güneş ışınlarının tohumlarla ilişkisi gibidir. Tohumlar birçoktur ama her bir tohum biriciktir ancak bir tohum her ne kadar mucizevi, şaşkınlık verici olsa da, ışıktan gelen enerji, güneş olmaksızın kendi oluşunu ortaya koyamaz, kendini ifade edemez. Işık, onların biricikliğini ortaya koymalarını imkanlı kılar. Her ne kadar uğraşsa ve kudretli olsa da bir tohum, bir başka tohumun cevherini ortaya çıkaramaz. Bu cevheri ortaya çıkartacak tek şey ışığın kendisidir.
İşte biz insanlar da aynı böyleyiz-diğer insanlardan ne denli iyi şeyler öğrenirsek öğrenelim, diğer insanlardan ne kadar ilham alırsak alalım, zihnimiz ne kadar farkındalıkta kalırsa kalsın, neticede biricik amacımızı ve varoluşumuzu ortaya çıkaran İlahi olanla kurduğumuz bağdır. Bu kaynak tüm uyanışların ebedi membasıdır. Ancak, kaynağın evrensel, sonsuz hayır sağlayan olduğunu ve onunla temiz niyetlerle bağlantıya geçmek isteyen herkese açık olduğunu anlarsak, gerisi tefarruat olacaktır.
Direkt olarak bilmek, deneyimlemektir. Bu da samimi, kişisel deneyimle birleşen sessiz farkındalıkla olur.

Direkt olmayan bilgi ise mümkün olanın tasviridir. Bizler, direkt olmayan bilgiye boğulmuş bir dünyada ikamet ediyoruz: Sevgiyi, gerçeği, huzuru,bütünlüğü, barışı, eşitliği vb. biliyoruz. Evet, tüm bunların gerçek olabileceğini de biliyoruz. Ancak bunların hiçbirini deneyimlemiyoruz. Karşı karşıya kaldığımız vahşet, bozulma, acımasız bencillik, bizim bu yüce kavramları sadece uzaktan bildiğimizi gösteriyor.  Öyle görünüyor ki, insanlar gerçek sevgiyi, gerçeği, huzuru, barışı, bütünlüğü ve eşitliği deneyimlemiyorlar. Unutmayalım ki hiçbir zaman deyeyimlediğimizin aksine hareket etmeyiz, çünkü deneyimlerimiz kim olduğumuzu belirler.
Günümüzde, direkt olan bilgiye(deneyime) acilen ihtiyacımız vardır. Ancak direkt deneyim olduğunda, gerçek, hakiki, güçlendirici bir itki oluşacaktır, ki bu itki de bilinci saygılı bir ilişki mertebesine taşır. Saygılı ilişkiden kasıtsa hem kendimizle, hem de diğer insanlarla, toplumla, doğayla, zamanla, parayla ve kaynaklarla olan ilişkilerin hepsidir.


30 Haziran 2015 Salı

Yaz tatilinde çocuklarla yapılabilecek aktiviteler

Yoğun iş ve şehir temposunda çocuklarımızla yeteri kadar kaliteli vakit geçirememekten yakınırız her zaman. Yaz tatilinde fırsatımız varken birlikte yapabileceğimiz çok şey var aslında. Tablet, telefon ve bilgisayar dışında da bir hayat olduğunu belki de daha fazla emek vererek göstermeliyiz çocuklarımıza. Belki de kolayımıza geleni değil, olması gerekleri yapmalıyız onlar için..


Birkaç öneri bizden gelsin;

1-Çocuğunuzla birlikte bisiklete binin ya da paten kayın

2- Rüzgarlı bir havada uçurtma uçurun

4- Kumdan kale yapın

5- Bir çiçek ekin birlikte ve sulama görevini çocuğunuza bırakın

6- Deniz kenarında çakıl taşları toplayın ve birlikte boyayın

7- Bir film yapın, bir senaryo üretin, ailenizin de içinde bulunduğu bir film çekin tatilinize renk katacaktır

8- Bir parkta ya da deniz kenarında birlikte çöp toplayın. Siz atmasanız da çöpleri, doğayı temizlemenin verdiği gururu yaşatın

9- Akşam yemeği için balık tutmaya gidin

10- Öykü yazma yarışmaları yapın, küçük çocukların hikaye yazmanıza yardımcı olmasına izin verin

11- Yaz yağmurunda yürüyüş yapın, doyasıya ıslanmanın tadına varın

12. Vapura binin, kuşlara simit atın

13- Değişik bir yemek yapın birlikte

14. Renkli misketler  alın ve misket oyunu oynayın

15.Bir koleksiyon yapmaya başlayın. Kart, magnet, taş, sticker, maket vb.

16. Evde dondurma yapın

17. Yastık kavgası yapın

18. Haritada şehir bulmaca oynayın

19. Eski bir t-shirt ü boyayın ve giymesine izin verin

20- Sessiz sinema oynayın

21- Birlikte bir şarkı söyleyin ve klip çekin

22- İsim şehir bulmaca oynayın

23- Seksek oynamayı öğretin

24- Lastik oyunu oynamayı öğretin. Hani iki ayağımıza geçirdiğimiz lastik oyunu

25. Origami yapın, beceremiyorsanız kağıttan uçak yapın, gemi yapın 

26- Pazara gidin, meyve sebzeleri seçtirin, hepsini tanıtın

27- Doğaya teşekkür etme oyunu oynayın, bir gününüzü doğadaki her güzelliğin farkında olarak ve o gözle bakarak geçirin

28. İhtiyacı olanlara vermek üzere kullanmadığı oyuncak ve kıyafetleri birlikte ayırın

29. Toprağa boylu boyunca yatıp doğanın enerjisini almasına izin verin


29 Haziran 2015 Pazartesi

Pozitif düşünce gücünün çocuklara etkisi

Pozitif düşünce , olumsuzluklardan etkilenmeyen, her durumda yapabilecek bir şey olduğuna inanan , insan  hayatını olumlu yönde geliştiren bir düşünce tarzıdır.  

Doğada , evrende her şey karşılıklı alışveriş halindedir. Zihinle beden arasında da böyle bir alışveriş vardır. Doğu felsefesinin bu sihirlihttp://www.yuppidi.com/default.asp?sayfa=arama öğretisi şu günlerde batı toplumlarında da farkedilmeye ve gelişmeye başlamıştır.
Uzmanlara göre insanlar ne kadar mutlu ne kadar pozitif olurlarsa ürettikleri Nöropeptip denilen protein zincirleri daha sağlıklı olur ve bağışıklık sistemi daha da güçlenirmiş.
Başarıya giden yolun da artık zekadanhttp://www.yuppidi.com/default.asp?sayfa=arama ya da akıldan ziyade düşünce gücünden kaynaklandığına dair birçok hikayeye tanık oluyoruz bu günlerde.
Pozitif düşünen kişiler , mizah duygusunu yitirmemiş, hayata gülerek bakan insanlardan besleniyorlar. 
İşte asıl nokta bu ki, bizlerin yeni yeni keşfettiiği bu öğretiyi çocuklarımıza şimdiden aşılayabilirsek, gelecekte hayata gülerek bakan, mutlu bireyler olmalarına katkı sağlayabiliriz.
Çocuklarımıza mizah duygusunu öğretelim
Mizah çocukların ruh sağılığını koruyarak öfkelerini sakinleştirir. Yaratıcı güçlerini geliştirir, kendine gülmeyi bilen çocuk hayata da daha mutlu gözlerle bakar.
Çocuklarımıza hayal etmeyi öğretelim
Biz dünyaya yalnızca yaşamak için değil , bir fark yaratmak için geliyoruz. Eğer bir hayaliniz yoksa , hayalinizi gerçekleştirme şansınız olabilir mi ?
Çocuklarımıza cesur olmayı öğretelim
Çocuklara korkuyu biz öğretiyoruz. Bebeklikten itibaren yüklediğimiz yönergelerimizle, yapmalarla, etmelerle atıyoruz temelini korkuların. Oysa cesareti öğretsek hayattaki duruşlarını değişitirebiliriz.
Çocuklarımıza Yaratıcı olmayı öğretelim
Yaratıcılık gücünü kullanan kişiler başarılı olurlar, güçlerinin kaynağının yine kendileri olduklarını bilirler ve aşağıdaki özelliklere sahiptirler.
Sessizliğin tadını çıkarmayı bilirler,
Doğayı hisseder ve ondan zevk alırlar,
Kendi duygularına güvenirler
Kargaşa içinde de işlerine odaklanırlar,
Çocuklar gibi onlarda hayal kurmaktan hoşlanırlar,
Kendi bilinçlerine güvenirler, her hangi bir görüşe katı bir şekilde bağlı değildirler.
Çocuklarımıza anı yaşamayı öğretelim
Ne geçmişin pişmanlığını yükleyelim, ne de geleceğin kaygısını yaşatalım çocuklarımıza. Anı yaşamayı, içinde bulundukları durumdan zevk almayı öğretelim. Bunun için bol bol doğayı, sessizliği deneyimlemelerini sağlayalım, şehir karmaşasından ve tüketiminden uzakta şarj olmalarına özen gösterelim.

4 Haziran 2015 Perşembe

ORİGAMİ Sanatının Çocukların Duygusal ve Bilişsel Zekasına Etkileri







Çocuklarımızın gelişiminde sanatsal faaliyetlerinin ne kadar önemli olduğunu düşünerek okul öncesinde ve ilköğretim döneminde zeka gelişimlerine önemli katkısı olan ORİGAMİ sanatından bahsetmek istiyoruz.

Origami, Japonca "ori" (katlamak) ve "kami" (kâğıt) sözcüklerinin birleşiminden meydana gelmiş olup, “katlanmış kâğıt” anlamına gelen, kâğıdı yapıştırıcı ve makas kullanmadan sadece katlayarak çeşitli figürler oluşturma sanatıdır.


Uzmanlara göre Origami sanatıının en önemli etkenleri beynin sağ ve sol yarım kürelerinin aktivasyonunu sağlaması, el ve parmak küçük kas gelişimini hızlandırması ve el-göz koordinasyonunu gelişmesini sağlaması, sıra dışı düşünebilme, eşyaya farklı yönlerden bakabilme yeteneğini geliştirmesi ve üç boyutlu (uzaysal) düşünebilme yeteneğini kazandırmasıdır. 

Kağıt katlama ideal olarak geometrik akıl yürütmeye elverişlidir.  origami sayesinde öğrenci geometrik şekil ve ilkeleri daha iyi kavrar. Ayrıca öğrencilerde zihinsel ve yaratıcı düşünebilme becerilerini geliştirir. Matematik sınıflarında kağıt katlama kullanımının bazı diğer faydaları da şunlardır: Grup etkileşimini ve işbirliği teşvik eder küçük kas becerilerini ve el becerikliliğini destekler.

Origaminin çocuklar üzerindeki etkilerini özetleyecek olursak şöyledir;

• Oyun çocuklar için vazgeçilmezdiar. Origamiyi de oyun olarak algılar. Dolayısıyla etkili bir eğitsel araçtır.
• Modelleri katladıkça estetiğin önemini kavrar ve sabırlı olmayı öğrenir. 
• Kağıdı kuşa, uçağa, gemiye dönüştürürken oluşturduğu modelin geometrik özelliklerini algılar. Şekilleri dönüştürürken hiç farkında olmadan dönüşüm dolayısıyla fonksiyon kavramını algılamış olur. 
• Grup çalışması yapılmadığı halde, paylaşma ve yardımlaşma bilincini oluşturur. 
• Origami belli kurallar çerçevesinde tamamlanır. Kurallara saygı duymayı öğrenir. 
• Origami de uygulanan her adım üzerinde düşünülmesi gereken bir problemdir. Problemin çözümüne ulaşabilecek uygun stratejiler geliştirmeye çalışırken kendini sorgulamayı öğrenir. 
 • Küçük kas gelişimini sağlıklı tamamlar, aynı anda birden fazla organını (göz, el,..) kullanabilme becerisi kazanır. 
•Seçtiği kağıdın rengine, boyutuna kendisi karar vermesi halinde kendi şeklini kendi hayaline göre yaratır ve güven duygusu gelişir. 
• Ortaya bir eser koyacağı için kendisini çevresindekilere kabul ettirebilme fırsatı yakalar. 
 • Modeli kendisine tarif eden eğitmeni dikkatlice dinlemek zorundadır. Doğru dinlemek zorunda olduğundan bunun sonucunda doğru anlama becerisi kazanır.
 • Modeli arkadaşlarına yaptırıyorsa, dilini iyi kullanmak zorundadır. Böylece sözlü ifade etme becerisi kazanır.
• Origami, geometriyi en çok kullanan sanatların başında gelir. Dolayısıyla origami ile uğraşan bir çocuk iki ve üç boyutlu düşünebilme becerisini geliştirir. 
• Kağıt katlayarak modele ulaşılmaya çalışırken matematik, kağıt ile model arasında bir köprü görevi görür. Modele ulaşmak isteyen nokta, doğru, açı, deltoid, açıortay, simetri ekseni, kare, üçgen gibi geometrik kavramları şekil üzerinde oluşturmak zorundadır. Bu kavramlar Euclides (Öklid) geometrisini oluşturur. Dolayısıyla origamiyle uğraşan bir kimse kağıt katlarken Öklid geometrisini de tam anlamıyla öğrenmiş olur.
 • Alan ile hacim arasında bir ilişki kurar.
 • Kenar uzunluklarını ve oluşan alanları hesaplarken geometrik şekilleri cebirsel olarak ifade eder. Böylece geometri ile cebir arasında bir ilişki kurmuş olur.
 • Modeli katlarken ara sıra göz kararı katlama yapılır. Doğru karar verilmemesi halinde ortaya orantısız bir model çıkar. Oran-orantının önemini kavrar ve zamanla daha düzgün modellere ulaşır 

Origaminin matematik içindeki önemine bakıldığında özellikle geometrik kavramların oluşturulmasında önemli bir noktaya sahiptir. Bu açıdan origami geometri öğretiminde kullanılacağı gibi öğrenme alanları arası ilişki düşünülürse cebirsel kavramların oluşturulmasında da katkı sağlayacaktır. 

24 Şubat 2015 Salı

Kendine güvenen insan başarısızlığından mutsuz olmaz! Kendine güvenen çocuk nasıl yetiştirilir?

Kimse kendine güvensiz çocuk yetiştirmek istemez fakat elde olmadan yapılan bazı tutum ve davranışlar çocuklarımızı etkiler ve güven duygusunun gelişmesinde aksaklıklar oluşur.

Mükemmeliyetçi olmak, her alanda yetenekli ve başarılı olmaya çalışmak kişinin kendine güvenini olumsuz etkiler. Çevresinin bireyden hep başarı beklemesi, başarının hedef alınması, başarısızlık durumunda kişinin kendini değersiz hissetmesine sebep olur. Oysa insanın her alanda başarıya ulaşması mümkün olmayabilir böyle bir durumda da değersiz mi olacak?

Bireyin çevresinde onu hep olumsuz bir biçimde eleştiren kişilerin olması, kişinin kendini başkalarıyla karşılaştırmasına ve yetersiz hissetmesine sebep olur. Çevresindeki kişi ya da kişiler tarafından sözlü ve fiziksel taciz ve istismara maruz kalmak bireyin özgüvenini olumsuz etkiler.

Kendine güvenmeyen insan, kendi yaptıklarına ve aldığı kararlara inanmadığı için sürekli başkaları tarafından onaylanmak ister. Kendi isteklerinden ve kararlarından ziyade çevresindeki kişilerin beklentilerini yerine getirmeye çalışır ve bu şekilde karşısındakinin onayını alarak olmayan güvenini dışarıdan almayı amaçlar. Ne kadar çok sevilirse ve beğenilirse kendini o kadar önemli ve değerli hisseder. Ama onaylanmadığı ve beklediği tepkiyi alamadığı zaman kendine güvenini kaybeder. Kısaca dışa bağlı yani dış odaklı bir güven insanın beklediği ilgiyi ve onayı bulamadığı zaman yıkılmasına sebep olur. 


Oysa ki asıl önemli olan onay almadığı zaman da kendini iyi hissedebilmektir.



Güvensiz insanların özellikleri?


Güvensiz insanlar başkalarının fikirlerinden ve davranışlarından kendileriyle ilgili çıkarımlarda bulunurlar. Bu nedenle, başkalarına karşı hassas ve alıngan olurlar. 


Kendileriyle ilgili imalara tepkisel davranırlar, bu da duygularının değişken, inişli-çıkışlı olmasına neden olur. İlişkilerinde insanlara karşı memnuniyetsizdirler ve başkalarına karşı duyguları sıklıkla değişebilir. 


Geribildirimlere gereğinden fazla önem verip, olumsuz geribildirimlerle başetmekte zorlanırlar. Kendilerini başkalarının bakış açıları ile değerlendirirler. 


Kendilerini diğerleriyle çok fazla kıyaslarlar ve diğerlerinin daha başarılı ve mutlu olduklarına inanırlar. Kendilerini aşağı görürler, sosyal ilişkilere girmekte zorlanırlar. Kendilerini hep mercek altında tutup değerlendirirler, iç sesleri daha çok olumsuz ve yargılayıcı olur ve böylece kendilerini, yapabilecekleri bir çok şeyi yapamaz hale getirirler. Kızgın, öfkeli ve yalnız hissederler. 


Kendilerine yapılan iltifatları ve olumlu taraflarını ya görmezden gelirler ya da ciddiye almazlar. Başarılı hissetmezler, başarılarını küçümserler. Başarısızlık olasılığı yüzünden risk almaktan kaçınırlar. Genelde de zaten başarılı olmayı beklemezler. 



Kendine güven nasıl oluşur?

Kendine güvenin oluşumu çocukluk dönemindeki anne baba tutumlarıyla doğrudan bağlantılıdır. Anne babanın davranış ve yaklaşımı çocuğun aile ve aile dışındaki yaşantısını etkilemektedir. Hatta temel güven duygusu bebeklik döneminden itibaren oluşur. Bebek doğduğu andan itibaren ilk ilişki kurduğu kişi anne ya da anne yerini tutan bir kişidir. Bu ilişki tutarlılık ve süreklilik içindeyse, annesi tarafından sevileceğinden, terk edilmeyeceğinden ve reddedilmeyeceğinden emin olduğunda bebekte temel güven duygusu oluşur. Bu ilişki sağlıksız bir şekilde gelişirse bebek hayata eksi ile başlar. 

Bir başka deyişle, Anne-baba-çocuk arasındaki ilişki sağlıklı değil ise, çocuk ihtiyaç duyduğu zaman anne babasını yanında bulamazsa kendini güvende hissedemez. Önemli olmadığını ve yalnız olduğunu öğrenen çocuk da özgüven eksikliği oluşur. Bebeklik döneminde yapılan davranışlar bu konuda çok etkilidir. Ağladığında kucağa alınmayan ve sevgi gösterilmeyen bebeklerde özgüven eksikliği oluşur. Tam tersi aşırı korunan ve her istediği yapılan çocuklarda da özgüven sorunu yaşanabilir. 


Anne babalara öneriler

• Aşağılayıcı sözler söylemeyin (aptal,salak v.b.)

Nasıl yapamazsın!

Komşunun oğlu Hakan kadar olamadın!!! 

Kardeşin bile senden daha akıllı!!!

Bu zaten yapman gereken şeyler bunlar için takdir mi bekliyorsun!!! 

• Diğer insanlar içinde onu aşağılamayın.

• Herkesin bazı alanlarda iyi bazı alanlarda yetersiz olduğunu çocuğunuzun anlayacağı bir dilde anlatmaya çalışın. 

• Fiziksel farkların kusur değil o kişiye ait özellik olduğunu örneklerle açıklayın. 

• Başarılı yönlerini övün. 

• Denemeden ve hata yapmadan başarılı olunamayacağını anlatın. Kendi geçmişinizden örneklerle bunu destekleyin. 

• Cesarete ihtiyacı olduğu zamanlarda onun yanında olduğunuzu ona hissettirin.