Bu haftadan itibaren tüm kadınlarımız, anneler ve özellikle hamilelik dönemi ve sonrası anneleri için meditasyon kişisel gelişim ve farkındalık ile ilgili yazılar bloğumuzda yer alıcaktır.
Önümüzdeki sene başlarında terapi merkezimiz anneterapi.com ile anneler için bilgi ve düşüncelerin paylaşıldığı, uzman psikologlarımız ile online terapi hizmetine başlamayı düşünüyoruz.
Bizi takip etmeye devam edin.
Farkında olmak, yaşadığımız her
anın farkında olmak, bir kişinin düşünce, söz, duygu ve eylemlerinin etkilerini
görme kabiliyeti yaratır ve gerçekliğimizi oluşturur. Farkındalık içinde
yaşamanın amaçlarından bir tanesi ‘daha iyi’ için olasılıklar yaratmak
ve yeni anlayış ufukları açmaktır. Farkındalık, bir yandan varolmanın değerini
sevgi ile beslerken, diğer yandan da varolmanın saygısını arttırır.
.....................................................................
Pekala, acaba farkındalık;
kişisel ve ortak refahı arttırmak için yeterli midir? Şüphesiz, farkındalık bu
refah yolunda atılabilecek çok büyük ve önemli bir adımdır ve asla göz ardı
edilmemelidir, ancak yaşam kalitemizin tam ve bütüncül olabilmesi için bu fakındalığın
aynı zamanda vicdanla birleşmesi gerekir.
Şimdi farkında olmaya karşın
dikkatsizliğe ve vicdanlı olmaya karşın acımasız olmaya biraz daha yakından
bakalım. Bu tarz bilinçler, şimdi sözünü edeceğimiz çeşitli özellikleri
taşıyabilirler:
Dikkatsizlik:
Suçlama, şikâyet etme, rekabet, eleştiri, dar görüşlü bir düşünce şekline sahip
olma, sorumsuzluk, sıradan olma hali, geçmişte yaşamak, geleceğe dair
korkularla dolu olmak ve sonuç olarak da şimdiki anın fırsatını kaçırmak.
Farkındalık: Uyanık
olma hali, etrafında olanları kontrol eden ve ona uyum sağlayan, ayırt eden, sorumlu,
seçeneklerin ve getirebilecekleri sonuçların farkında, çevredeki bağlantıları
gören, umursayan, yeni ve arıtılmış, incelikli bakış açısına sahip, her bir
anın değerini bilen.
Sonuçta, gerçek
farkındalıkta, kişi sürekli olarak düşünmez, ama öyle bir noktaya ulaşır ki,
artık çevresinde olup bitenin farkındadır – huzurludur, dengeli ve bağımsızdır.
Farkındalık sahibi olmanın
olası tuzakları ise; gereğinden fazla bağımsız olmak, gereğinden fazla gözlemci
olmak, gizil bir şekilde eleştiren kişi olmak, sıklıkla gereğinden fazla
analitik düşünmek, umursamaz ya da bencil olmak, çevredeki diğer insanların
bakış açılarına ya da uygun olan koşullara çok az itibar etmektir.
Acımasız: Ya
çok entelektüel ya da çok duygusal olmak – yani dogmatik ve/veya tepkisel,
şiddet kullanan, duyarsız, mekanik, hilekâr, ikiyüzlü, merhametsiz,
ayrıcalıkçı, kendini beğenmiş, sahiplenici diğer bir deyişle dar görüşlü bir
kalbe sahip olan.
Vicdanlı: İlgili,
açık, alçakgönüllü, takdir eden, maceracı, herkesi içine alan bir hayırseverlik,
cömertlik, özverili, kendiliğinden olan(spontan), hizmet bilincinde, yenilikçi
ve şifacı.
Vicdan; samimiyet ve
içtenliği doğal olarak yaratır, bu da mantıksal olarak bilmenin ötesinde olan
sezgiselliktir. Samimiyet mertebesinde, birşeyin gerçeği size otomatik olarak
gelir, adeta bir hayırduası gibi alınır. Gerçeği düşünerek algılamazsınız, onu
hissedersiniz. Kişi sadece fakındalık mertebesindeyken bu olay gerçekleşmez
çünkü ancak vicdanla birleşen farkındalık ile birlikte daha yüksek bir kaynağa
ulaşırsınız. Bu noktada, sizden daha büyük olan çok güvenilir bir varlığa
teslim oluş vardır.
Farkındalık ve vicdan zıt
olan şeylerin birlikteliğini harekete geçirir. Bu ikisi anlamlı bir bütün
oluşturarak, gündelik hayatımızın daha işlevsel niteliklerini açığa çıkartır.
Örneğin; kişi, olaylardan kendini bir adım geriye çeker ve gözlem yapar ama
aynı zamanda bir adım öne doğru gider ve elinden gelenin en iyisini yapar; kişi
bağımsız hale gelir ve bakış açısı kazanır ama aynı zamanda gerekli olan detaylara
dâhil olur; kişi derin anlamı yakalamak için büyük bir konsantrasyonla
odaklanır ancak aynı zamanda yaşamın içine akar ve yaşamın sunduklarını
kucaklar.
Sözünü ettiğimiz farkındalık
ve vicdan bütünleşmesi, esnekliği ve uygun zamanda farkındalıktan vicdanlı
olmaya geçebilmeyi gerektirir. Bu, doğru zamanı, hissedebilme meselesidir.
Farkındalık ve vicdana
birlikte sahip olan insanlar, salt kendilerini referans noktası almazlar.
Onlar, hareketin, sesin, zamanın ve özellikle de insan zihninin ötesindeki daha
büyük bir kaynağın doğruluğunu kabul eder ve onunla bağlantıya geçerler.
Vicdanlı bir bilinç, kalbi
kullanır, bir başka deyişle, sözünü ettiğimiz kaynağa bağlanarak ilahi olanı,
kişisel olarak deneyimler. Böylesi bir deneyim sadece akılla edinilemez.
Farkındalık sahibi bir
bilinç, içeriye ve dışarıya hareket ederek netlik ve idrak yaratan bilinçtir.
Vicdanlı bilinç de içeriye
ve dışarıya hareket edecektir ancak o, kendine bir başka hareket kabiliyeti
daha yaratacaktır; o da zihinden, düşüncelerden uzaklaşarak yukarıya doğru
çıkan harekettir. Böylece bilinç; zamansız, süptil, fiziksel olmayan kaynağa
bağlanır. Sözünü ettiğimiz bu kaynak; zihin ve aklın kendisine bağlandığında,
onları yeniden canlandıran, şarj eden ‘enerji prizidir’. İlahi olanla
bağlantıdayken, tüm erdemler bireye bağışlanır. Bu an, dönüştürücü sessizliğin
kişinin tüm varlığını sarmaladığı ve mucizelerin olduğu kutsal olanla iletişim
anıdır. Mucizeler, kendi kendilerine olmazlar.
Sonuç olarak gerçek biliş;
zihinle değil, kalple olur. Çünkü gerçek biliş, hissetmektir, bir deneyimdir.
Biliş doğa ananın ya da
güneş ışınlarının tohumlarla ilişkisi gibidir. Tohumlar birçoktur ama her bir
tohum biriciktir ancak bir tohum her ne kadar mucizevi, şaşkınlık verici olsa
da, ışıktan gelen enerji, güneş olmaksızın kendi oluşunu ortaya koyamaz,
kendini ifade edemez. Işık, onların biricikliğini ortaya koymalarını imkanlı
kılar. Her ne kadar uğraşsa ve kudretli olsa da bir tohum, bir başka tohumun
cevherini ortaya çıkaramaz. Bu cevheri ortaya çıkartacak tek şey ışığın
kendisidir.
İşte biz insanlar da aynı
böyleyiz-diğer insanlardan ne denli iyi şeyler öğrenirsek öğrenelim, diğer
insanlardan ne kadar ilham alırsak alalım, zihnimiz ne kadar farkındalıkta
kalırsa kalsın, neticede biricik amacımızı ve varoluşumuzu ortaya çıkaran İlahi
olanla kurduğumuz bağdır. Bu kaynak tüm uyanışların ebedi membasıdır. Ancak,
kaynağın evrensel, sonsuz hayır sağlayan olduğunu ve onunla temiz niyetlerle
bağlantıya geçmek isteyen herkese açık olduğunu anlarsak, gerisi tefarruat
olacaktır.
Direkt olarak bilmek,
deneyimlemektir. Bu da samimi, kişisel deneyimle birleşen sessiz farkındalıkla
olur.
Direkt olmayan bilgi ise
mümkün olanın tasviridir. Bizler, direkt olmayan bilgiye boğulmuş bir dünyada
ikamet ediyoruz: Sevgiyi, gerçeği, huzuru,bütünlüğü, barışı, eşitliği vb.
biliyoruz. Evet, tüm bunların gerçek olabileceğini de biliyoruz. Ancak bunların
hiçbirini deneyimlemiyoruz. Karşı karşıya kaldığımız vahşet, bozulma, acımasız
bencillik, bizim bu yüce kavramları sadece uzaktan bildiğimizi gösteriyor.
Öyle görünüyor ki, insanlar gerçek sevgiyi, gerçeği, huzuru, barışı,
bütünlüğü ve eşitliği deneyimlemiyorlar. Unutmayalım ki hiçbir zaman
deyeyimlediğimizin aksine hareket etmeyiz, çünkü deneyimlerimiz kim olduğumuzu
belirler.
Günümüzde, direkt olan
bilgiye(deneyime) acilen ihtiyacımız vardır. Ancak direkt deneyim olduğunda,
gerçek, hakiki, güçlendirici bir itki oluşacaktır, ki bu itki de bilinci
saygılı bir ilişki mertebesine taşır. Saygılı ilişkiden kasıtsa hem kendimizle,
hem de diğer insanlarla, toplumla, doğayla, zamanla, parayla ve kaynaklarla
olan ilişkilerin hepsidir.