Küçük Mucizeler Dükkanı

Küçük Mucizeler Dükkanı
Yuppidi.com / Anne,Bebek ve Çocuklar için Türkiye'nin İlk Temalı Alışveriş ve Etkinlik Sitesi

1 Ocak 2015 Perşembe

Çocuklarınızın mutlu olmasını istiyorsanız alıngan olmamayı öğretin..

İçten, doğal ve samimi olmak birçok şeyden daha önemlidir, ilk tavsiye, çocuklarımıza alıngan olmamayı, doğal olmayı öğretelim.

Birilerine benzetemediğimiz insanlar vardır,değerini herhangi birşeyle ölçemediğiniz ve farklı olanlar,farklı olduklarını her daim ortaya koyanlar ve bu farklılıklarını istikrarlı olarak yaşayanlar. “doğal ve içten olan”, insanlığın hep özlem duyduğu ve bulduğunda,gördüğünde itibar ettiği şey oldu ve olacak gibi görünüyor. Doğal olmak ve birşeyleri doğasında yaşayabiliyor olmak…

Baktığınızda,ne görüyorsanız o olan;evirip çevirmeye,eğmeye,bükmeye gelmeyen insanlar…Doğal olmanın verdiği gücün ve cesaretin yanısıra bir o kadar da hassas ve narin noktaları olan ve bunları hep açıkta tuttuğundan yara alması kolay insanlar…

İşte doğal olmaya, içten olmaya, sevmeye engel olan önemli tavır bozukluklarından biri ‘alınganlık’tır. Eğer çocuklarınızın mutlu olmasını istiyorsanız alıngan olmamayı öğretmelisiniz öncelikle. Yoksa başkalarına iyi görünmek için asla kendi gibi olmayan, sürekli maskeyle dolaşan bireyler ortaya çıkması kaçınılmaz olur.

Çünkü alıngan insanla dost olmak çok zordur. Alıngan bir kişinin gönlünü hoş tutabilmek, onu rahat ettirebilmek, mutlu olmasını sağlayabilmek çok fazla emek ister. Böyle bir kişiyi memnun edebilmek için normalin çok üstünde, çok özel bir ilgi ve dikkat vermek gerekir. Oysa ki hayatın doğal bir akışı vardır. Her insan bu doğal akış içerisinde alabildiğine rahat yaşayabilmek, içinden geldiği gibi hareket edebilmek, özgür olmak ister. Ne kadar çok severse sevsin, birilerinin onu belirli kalıplar içerisine sokmaya, doğal olmayan, içten gelmeyen davranışlarda bulunmaya ya da aşırı detay düşünüp yoğun dikkat vermeye zorlaması rahatsız edicidir. Böyle bir insanla dostluğu sürdürebilmek için kişi kendisini, karşısındaki bu kimsenin kalıplarına tam olarak uydurmak zorunda kalır. O nelerden hoşlanmıyorsa, nelere karşı hassasiyet gösteriyorsa, neleri yanlış anlama ihtimali varsa, bunların hepsini önceden hesaplamalı; ona göre konuşmalı ya da davranmalıdır.

Oysa ki gerçek ve güzel bir dostlukta, “ya yanlış anlarsa” ihtimali hiç olmamalıdır. Çünkü zaten böyle bir kısıtlanmışlık içerisinde doğal bir sevgi gösterilmesi de mümkün olmaz. Kişi karşı tarafın alınmaması için gereken detayları düşünmekten, ona karşı olan ‘samimi sevgi gösterebilme gücü’nü de kaybeder. ‘Olduğu gibi’ değil de, ‘olması istendiği gibi’ davranmak zorunda olduğunu bilmek, onu çok rahatsız eder.

İnsan içinden geldiği gibi, alabildiğine özgür, en samimi, en doğal, en içten haliyle hareket etmeli; karşısındaki kişi de doğallıkta gizlenen bu güzelliği görebilmelidir. Çünkü bir insan asıl kendi ‘hür kişiliği’ içinde güzeldir. Onu belirli kalıplara soktuğunuzda, o zaten artık ‘o’ olmaktan çıkar. Bir başka insan haline gelir. O zaman sizin seveceğiniz kişi de yalnızca hayali bir insan olmuş olur. Gerçekten onun kişiliğini seviyorsanız, onun en doğal en samimi ve içinden geldiği gibi hareket ettiği halini sevebilmeniz gerekir.

Dolayısıyla alınganlığın, dostluğun, sevginin, doğallığın önündeki en büyük engellerden biri olduğu hiç unutulmamalıdır. Alınganlık, ardından duygusallık, küsme, üzüntü, sıkıntı gibi daha pek çok tavır bozukluğunu da beraberinde getirir. Böyle bir durumda da insanlar kimseyle gerçek dostluğu yaşayamaz, istedikleri gibi sevemez, sevilemezler. Sürekli yalnız kalır, mutsuz yaşarlar.


Alıntıdır.